Bir Kadının Evde Geçen Yirmidört Saati
Hanımların sık sık maruz kaldığı bir söz var. Hani, beyler, işleri yolunda olmadığı zamanlar bu silâhı sıkça kullanırlar;
"Hanım, bütün gün evdeydin! Ne yaptın?" derler.
Şu, bütün gün evde rahat rahat oturan, hiçbir iş yapmayan ev hanımlarına bakalım, neler yapıyorlarmış. Kim bilir, beyler belki bundan sonra artık bu sözü kullanmaktan vazgeçerler, belli mi olur?
* * *
Diyelim ki kadın kahramanımızın üç çocuğu var...
Sabah saat 6, bebeğin mama saati. Yedir, altını değiştir derken saat 7 olmuş. Oğlunun kalkma saati. Bebeği yatağına bırakıp oğlunun odasına koşuyor. Onu yedir, okula hazırla derken saat 7:30 olmuş. Servis kapıda: "Hay Allah, bugün de geç kaldık!"
Bu arada, yatağa bıraktığı bebeğin yanına koşuyor. Onunla ilgilen, uyutmaya çalış derken bir de bakmışsın saat 8'i geçiyor. Eşinin kalkma, işe gitme saati çoktan gelmiş. Onu kaldır, kahvaltısını yaptır, saat 9'a doğru yolcu et. Tam kapıyı kapatacak ki, küçük kız "Anne!" diye sesleniyor. Hemen onun odasına koş. O da ne? Kardeşi oldu olalı altını ıslatıyor. Hemen alıp banyoya götür, üzerini değiştir, yatak örtülerini çamaşır makinesine at. "Bugün çok şükür çamaşır yok" derken banyo birden çamaşırla doluyor.
Bu arada bebek uyumuşsa şanslı günü, eğer o da bir taraftan ağlıyorsa eli ayağına dolanıyor. Küçük kızı yedir derken tekrar bebeğin mama saati. Bütün bu koşuşturmalar arasında saatin nasıl geçtiğinin farkında bile değil: "Vakit nasıl da geçmiş!"
Birazdan oğlu gelecek. Öğle yemeğini ocağın üzerine koymak gerek. "Ne pişirsem acaba? Bir şey de beğenmez ki! Mızmızlanır. Ama olsun, yine de bir şeyler yapmalı..." Ocağa bir şeyler koyup düşünür. Ev savaştan çıkmış gibidir. Acaba hangi odadan başlasa?.. Yatak odasından mı, çocuk odasından mı, mutfaktan mı, yoksa çamaşırların dolu olduğu banyodan mı?
Odalar arasında koşuşturup şöyle etrafı bir düzeltip mutfağa yemeğe bakmaya giderken kapı zili çalıyor. "Ne çabuk saat yarım olmuş!" Oğlu kapıda. "Anne ben geldim!" Tekrar onun üzerini değiştir, yedir. Küçük kızı yedir, bebeği doyur, uyut. Tam kalkıp yarım kalan işleri yapacakken oğlu "Anne, derslerimde yardım eder misin?" der. Ona yardım ederken, diğer taraftan da uyumamak için huysuzlaşan bebeği ayağında sallar...
"Bugün ne kadar yaramazlık yaptı! Gazı var herhalde..."
Onu yatağına koyar ve zamanla yarışmaya başlar. Derken aklına makinede bekleyen çamaşırlar gelir. Akşam yemeğini düşünürken çamaşırları serer. Sererken de kendi kendine konuşur: "İyi ki şu otomatik makine icat edildi. Neydi önceleri! Bezi yıka, hadi olmadı kaynat, hadi bu da oldu çocuk pişik olmasın diye onları tek tek ütüle... Ne zor şu kadınlık! Üstelik de nankör bir iş. Yaparsın, yaparsın, sonra da beyin gelir 'Bütün gün ne yaptın?' der.
Neyse, şimdi bunları düşünmenin sırası değil." Mutfağa geçer. Öyle ya, bey birazdan gelir ve daha kapıda "Hanım, ne pişirdin?" der. "Pişiyor" dese, "İnsaf yani, bütün gün ne yaptın, bir yemeği de mi yapmadın?" diyecek. "Daha beter sinirlerim bozulmadan iyisi mi yemeği hazır edeyim."
Tabiî, bu arada küçük kız, annesinin bacaklarında, "Süt isterim!" diye tutturur. Kardeşi oldu olalı kıskançlığı üzerinde. Onun sütünü ısıtırken bebek yatağından avaz avaz bağırmakta... "Oğlum, kardeşine biraz baksana!" Bakarsa ne âlâ, ne hoş; yok eğer bakmazsa küçük kız sütünü içene kadar ağlayacak.
Aradan zaman geçmiş, evin erkeği gelmiş. Hanım derin bir nefes alır: "Hiç değilse bebeği verir, rahat bir yemek hazırlarım." Ama ne mümkün! Evin erkeği ondan daha baskın çıkar: "Hanım, bugün o kadar çok yoruldum ki yemeği yedikten sonra hemen yatacağım."
Neyse, akşam yemeğini yiyen bey, büyük bir savaştan çıkmış gibi kendini kanepeye zor atar. Artık uyumak üzeredir ki, bir ara gözleri zorla açılır: "Hanım, yarın önemli bir toplantım var. Takım elbiselerim hazır mı?" "Birazdan hazırlarım." Bey hemen sinirlenir: "Şimdi zamanı mı? Bütün gün yapmadın da..." Bütün gün odalar ve çocuklar arasında koşturan kadını çileden çıkartan sözler... Öyle ya, bütün gün boş boş oturdu!
Oysa erkek mesai saati bittiği zaman evine gelip ertesi sabaha kadar dinleniyor. Ya kadın öyle mi? O 24 saat mesai yapıyor! Hele evde bir de bebek varsa, o kadın kim bilir bir gecede kaç defa kalkıyor, uykusu yarım kalıyor?
Hattâ bebek ağladığı zamanlar bile beylerin hemen söyledikleri bir söz vardır:
"Hanım, şunu al da başka odaya götür. Ben yarın işe gideceğim, sen nasıl olsa bütün gün evdesin, yatıp uyursun." Düşünmezler ki, bu koşturmaca arasında kadın ne zaman uyuyacak?
İşte erkeğin nazarında bütün gün boş oturan kadının 24 saati...
Aslında insaflı davrandık; çünkü bir kadının evde yaptığı işlerin bir bölümü bunlar...
Bunları anlatırken yaptıklarımızdan asla şikâyetçi değiliz.] İstedik ki, hayat yolunda beraberce koşan karı koca, birbirlerinin yapmış oldukları işleri küçümsemesinler.
Kadın erkeğine "Sen ne yaptın?" deyip onun yaptıklarını, erkek de kadınına "Sen bütün gün ne yaptın?" diye onun yaptıklarını küçümsemesin. Birbirlerini takdir, birbirlerine güzel sözlerle iltifat etsinler. Bütün gün dışarıda streste olan erkeği kadın rahatlatsın, bütün gün de ev işi ve çocuklar arasında bunalan kadını tatlı, lâtif sözlerle erkek hoş tutsun.
Bütün gün evde sıkılan kadın, ister istemez eve gelen! eşinden ilgi ister. Yorgunluğun üzerine kendini kanepeye zor atan bir erkek, ister istemez kadını çileden çıkartır. Hani derler ya: "El yarası çabuk geçermiş de dil yarası öyle kolay kolay geçmezmiş." Herhalde el yarası yüzeyde, dil yarası gönülde, tâ yürekte olurmuş.
Aslında beyler, hanımları anlamak için fazla değil, bir j gün nöbet değişikliği yapsalar yeterli! Bakalım o zaman kaç erkek akşama kadar bu görevde dayanır kalır?
Evin beyi bir gün evine, cennetine gelirken işinde yaşadığı olumsuzlukları dışarıda bıraksa, sünnet üzere evine gelse, her zaman değil, ama ara sıra eşine bir çiçek getirse... Bunlar acaba çok mu zor şeyler? Zor mu, pahalı mı, bunu bilemem; ama bildiğim şu ki, uzatacağınız bir çiçek sevgiyi çoğaltacaktır.
Erkeklere haksızlık yaparak onları yargılamak niyetinde değilim. Onların yaptıkları da kolay değil. Önceleri "Ekmek aslanın ağzında" derlerdi; şimdilerde ise, ekmek aslanın midesine inmiş durumda...
Büyük şehirde yaşıyorsanız, zaten eve gelinceye kadar trafik insanda moral diye bir şey bırakmayacaktır. Erkekler, kendi açılarından haksız değil; fakat kadınlara göre, zorluklara karşı daha dirençliler...
Ne dersiniz, saygıdeğer beyler? Bir gün işten geldiğiniz aman eşinizi takdir etseniz, o hanım kesinlikle yorgunluk hissetmeyecek, ertesi gün evine, çocuklarma daha bir mutlulukla hizmet edecektir. Zaten hizmet etmek kadının yaratılışında var olan bir şeydir. Kaç kadın eşine, çocuklarına hizmet etmekten şikâyet eder ki?.. Hele hele kadın gibi karşılıksız seven, fedakâr bir varlık, üstelik de çocuklarına, eşine hizmeti ibadet sayan Müslüman kadın için...
Hep veren, fedakârlık eden bir taraf olmamalıdır. Aynı hayatı ikisi de paylaşıyor. Eğer evlilik iki insan arasında gerçekleşen bir beraberlikse, her ikisinin de yeri ve zamanı geldiğinde anlayışlı olması gerekir.
İşte beye düşen görev, çilekeş ve vefalı hanımını takdir etmek, onun gönlünü almaktır. Bunlar ne kadından bir şeyler kaybettirir, ne de erkekten; bilâkis onlara çok şeyleri kazandırır. Neleri mi? "Ailenin temeli" olan sevgiyi, saygıyı...
Az mı kazanç bunlar?
"Hanım, bütün gün evdeydin! Ne yaptın?" derler.
Şu, bütün gün evde rahat rahat oturan, hiçbir iş yapmayan ev hanımlarına bakalım, neler yapıyorlarmış. Kim bilir, beyler belki bundan sonra artık bu sözü kullanmaktan vazgeçerler, belli mi olur?
* * *
Diyelim ki kadın kahramanımızın üç çocuğu var...
Sabah saat 6, bebeğin mama saati. Yedir, altını değiştir derken saat 7 olmuş. Oğlunun kalkma saati. Bebeği yatağına bırakıp oğlunun odasına koşuyor. Onu yedir, okula hazırla derken saat 7:30 olmuş. Servis kapıda: "Hay Allah, bugün de geç kaldık!"
Bu arada, yatağa bıraktığı bebeğin yanına koşuyor. Onunla ilgilen, uyutmaya çalış derken bir de bakmışsın saat 8'i geçiyor. Eşinin kalkma, işe gitme saati çoktan gelmiş. Onu kaldır, kahvaltısını yaptır, saat 9'a doğru yolcu et. Tam kapıyı kapatacak ki, küçük kız "Anne!" diye sesleniyor. Hemen onun odasına koş. O da ne? Kardeşi oldu olalı altını ıslatıyor. Hemen alıp banyoya götür, üzerini değiştir, yatak örtülerini çamaşır makinesine at. "Bugün çok şükür çamaşır yok" derken banyo birden çamaşırla doluyor.
Bu arada bebek uyumuşsa şanslı günü, eğer o da bir taraftan ağlıyorsa eli ayağına dolanıyor. Küçük kızı yedir derken tekrar bebeğin mama saati. Bütün bu koşuşturmalar arasında saatin nasıl geçtiğinin farkında bile değil: "Vakit nasıl da geçmiş!"
Birazdan oğlu gelecek. Öğle yemeğini ocağın üzerine koymak gerek. "Ne pişirsem acaba? Bir şey de beğenmez ki! Mızmızlanır. Ama olsun, yine de bir şeyler yapmalı..." Ocağa bir şeyler koyup düşünür. Ev savaştan çıkmış gibidir. Acaba hangi odadan başlasa?.. Yatak odasından mı, çocuk odasından mı, mutfaktan mı, yoksa çamaşırların dolu olduğu banyodan mı?
Odalar arasında koşuşturup şöyle etrafı bir düzeltip mutfağa yemeğe bakmaya giderken kapı zili çalıyor. "Ne çabuk saat yarım olmuş!" Oğlu kapıda. "Anne ben geldim!" Tekrar onun üzerini değiştir, yedir. Küçük kızı yedir, bebeği doyur, uyut. Tam kalkıp yarım kalan işleri yapacakken oğlu "Anne, derslerimde yardım eder misin?" der. Ona yardım ederken, diğer taraftan da uyumamak için huysuzlaşan bebeği ayağında sallar...
"Bugün ne kadar yaramazlık yaptı! Gazı var herhalde..."
Onu yatağına koyar ve zamanla yarışmaya başlar. Derken aklına makinede bekleyen çamaşırlar gelir. Akşam yemeğini düşünürken çamaşırları serer. Sererken de kendi kendine konuşur: "İyi ki şu otomatik makine icat edildi. Neydi önceleri! Bezi yıka, hadi olmadı kaynat, hadi bu da oldu çocuk pişik olmasın diye onları tek tek ütüle... Ne zor şu kadınlık! Üstelik de nankör bir iş. Yaparsın, yaparsın, sonra da beyin gelir 'Bütün gün ne yaptın?' der.
Neyse, şimdi bunları düşünmenin sırası değil." Mutfağa geçer. Öyle ya, bey birazdan gelir ve daha kapıda "Hanım, ne pişirdin?" der. "Pişiyor" dese, "İnsaf yani, bütün gün ne yaptın, bir yemeği de mi yapmadın?" diyecek. "Daha beter sinirlerim bozulmadan iyisi mi yemeği hazır edeyim."
Tabiî, bu arada küçük kız, annesinin bacaklarında, "Süt isterim!" diye tutturur. Kardeşi oldu olalı kıskançlığı üzerinde. Onun sütünü ısıtırken bebek yatağından avaz avaz bağırmakta... "Oğlum, kardeşine biraz baksana!" Bakarsa ne âlâ, ne hoş; yok eğer bakmazsa küçük kız sütünü içene kadar ağlayacak.
Aradan zaman geçmiş, evin erkeği gelmiş. Hanım derin bir nefes alır: "Hiç değilse bebeği verir, rahat bir yemek hazırlarım." Ama ne mümkün! Evin erkeği ondan daha baskın çıkar: "Hanım, bugün o kadar çok yoruldum ki yemeği yedikten sonra hemen yatacağım."
Neyse, akşam yemeğini yiyen bey, büyük bir savaştan çıkmış gibi kendini kanepeye zor atar. Artık uyumak üzeredir ki, bir ara gözleri zorla açılır: "Hanım, yarın önemli bir toplantım var. Takım elbiselerim hazır mı?" "Birazdan hazırlarım." Bey hemen sinirlenir: "Şimdi zamanı mı? Bütün gün yapmadın da..." Bütün gün odalar ve çocuklar arasında koşturan kadını çileden çıkartan sözler... Öyle ya, bütün gün boş boş oturdu!
Oysa erkek mesai saati bittiği zaman evine gelip ertesi sabaha kadar dinleniyor. Ya kadın öyle mi? O 24 saat mesai yapıyor! Hele evde bir de bebek varsa, o kadın kim bilir bir gecede kaç defa kalkıyor, uykusu yarım kalıyor?
Hattâ bebek ağladığı zamanlar bile beylerin hemen söyledikleri bir söz vardır:
"Hanım, şunu al da başka odaya götür. Ben yarın işe gideceğim, sen nasıl olsa bütün gün evdesin, yatıp uyursun." Düşünmezler ki, bu koşturmaca arasında kadın ne zaman uyuyacak?
İşte erkeğin nazarında bütün gün boş oturan kadının 24 saati...
Aslında insaflı davrandık; çünkü bir kadının evde yaptığı işlerin bir bölümü bunlar...
Bunları anlatırken yaptıklarımızdan asla şikâyetçi değiliz.] İstedik ki, hayat yolunda beraberce koşan karı koca, birbirlerinin yapmış oldukları işleri küçümsemesinler.
Kadın erkeğine "Sen ne yaptın?" deyip onun yaptıklarını, erkek de kadınına "Sen bütün gün ne yaptın?" diye onun yaptıklarını küçümsemesin. Birbirlerini takdir, birbirlerine güzel sözlerle iltifat etsinler. Bütün gün dışarıda streste olan erkeği kadın rahatlatsın, bütün gün de ev işi ve çocuklar arasında bunalan kadını tatlı, lâtif sözlerle erkek hoş tutsun.
Bütün gün evde sıkılan kadın, ister istemez eve gelen! eşinden ilgi ister. Yorgunluğun üzerine kendini kanepeye zor atan bir erkek, ister istemez kadını çileden çıkartır. Hani derler ya: "El yarası çabuk geçermiş de dil yarası öyle kolay kolay geçmezmiş." Herhalde el yarası yüzeyde, dil yarası gönülde, tâ yürekte olurmuş.
Aslında beyler, hanımları anlamak için fazla değil, bir j gün nöbet değişikliği yapsalar yeterli! Bakalım o zaman kaç erkek akşama kadar bu görevde dayanır kalır?
Evin beyi bir gün evine, cennetine gelirken işinde yaşadığı olumsuzlukları dışarıda bıraksa, sünnet üzere evine gelse, her zaman değil, ama ara sıra eşine bir çiçek getirse... Bunlar acaba çok mu zor şeyler? Zor mu, pahalı mı, bunu bilemem; ama bildiğim şu ki, uzatacağınız bir çiçek sevgiyi çoğaltacaktır.
Erkeklere haksızlık yaparak onları yargılamak niyetinde değilim. Onların yaptıkları da kolay değil. Önceleri "Ekmek aslanın ağzında" derlerdi; şimdilerde ise, ekmek aslanın midesine inmiş durumda...
Büyük şehirde yaşıyorsanız, zaten eve gelinceye kadar trafik insanda moral diye bir şey bırakmayacaktır. Erkekler, kendi açılarından haksız değil; fakat kadınlara göre, zorluklara karşı daha dirençliler...
Ne dersiniz, saygıdeğer beyler? Bir gün işten geldiğiniz aman eşinizi takdir etseniz, o hanım kesinlikle yorgunluk hissetmeyecek, ertesi gün evine, çocuklarma daha bir mutlulukla hizmet edecektir. Zaten hizmet etmek kadının yaratılışında var olan bir şeydir. Kaç kadın eşine, çocuklarına hizmet etmekten şikâyet eder ki?.. Hele hele kadın gibi karşılıksız seven, fedakâr bir varlık, üstelik de çocuklarına, eşine hizmeti ibadet sayan Müslüman kadın için...
Hep veren, fedakârlık eden bir taraf olmamalıdır. Aynı hayatı ikisi de paylaşıyor. Eğer evlilik iki insan arasında gerçekleşen bir beraberlikse, her ikisinin de yeri ve zamanı geldiğinde anlayışlı olması gerekir.
İşte beye düşen görev, çilekeş ve vefalı hanımını takdir etmek, onun gönlünü almaktır. Bunlar ne kadından bir şeyler kaybettirir, ne de erkekten; bilâkis onlara çok şeyleri kazandırır. Neleri mi? "Ailenin temeli" olan sevgiyi, saygıyı...
Az mı kazanç bunlar?
Bir Kadının Evde Geçen Yirmidört Saati yorumları
kader
28.07.2010ya ev kadınının bir günü ancak bu kadar güzel anlatılır ağzına sağlık bazı eksikleri var tabi ama bu kadarını okusa erkekler yapmış kadar yorulurlar valla aynı sorunu bende eşimle yaşıyorum birçok kez teklif ettim ben çalışayım sen evde otur diye ama nafile bence onlarda biliyor ev hanımlığının zorluğunu ama kabul etmek istemiyorlar
Konular
- Küçük göğüsler ayva çekirdekleri ile büyüyor
- Hamilelik için ilginç yöntemler
- Burun estetiği ameliyatı ölümüne neden oldu
- Zayıflama isteği canından etti
- Cildiniz hep genç kalsın
- Hamilelikte uykuya dikkat
- Tüp bebekte östrojene dikkat
- Estetik kaygısı engellemesin
- Gebelikte kullanılan ilaçlara dikkat
- Bakanlık'tan sezaryene karşı kampanya
- Saçın katili boya
- Kadınlarda yüksek topuk zararlı
- Susan Miller 2011 burç yorumları
- 2011 koç burcu yorumu
- 2011 boğa burcu yorumu
- 2011 ikizler burcu yorumu
- 2011 yengeç burcu yorumu
- 2011 aslan burcu yorumu
- 2011 başak burcu yorumu
- 2011 terazi burcu yorumu
- 2011 akrep burcu yorumu
- 2011 yay burcu yorumu
- 2011 oğlak burcu yorumu
- 2011 kova burcu yorumu
- 2011 balık burcu yorumu
- Soğuk havalarda cildi nasıl korumalı
- Pürüzsüz cildin sırrı
- 'Kırık kalp sendromu'na dikkat
- Kadınların kabusu ve her 10 kadından 1'inde görülüyor
- İlk kime söylersiniz?